Kadın sağlığı açısından büyük önem taşıyan rahim ağzı kanseri, dünya genelinde en sık görülen jinekolojik kanser türlerinden biridir. Genellikle uzun yıllar belirti vermeden ilerleyebilen bu hastalık, erken teşhis edildiğinde tedavi edilebilir bir yapıya sahiptir. Özellikle HPV virüsüne bağlı olarak gelişen rahim ağzı kanseri, düzenli tarama testleri ve koruyucu sağlık önlemleri sayesinde önlenebilir veya erken evrede fark edilerek başarıyla tedavi edilebilir.
Rahim Ağzı Kanseri Nedir?
Rahim ağzı kanseri, tıbbi adıyla serviks kanseri, rahmin vajinaya açılan alt kısmı olan rahim ağzında başlayan bir kanser türüdür. Kadınlarda görülen en yaygın kanser türlerinden biridir ve özellikle gelişmekte olan ülkelerde önemli bir sağlık sorunu olarak öne çıkmaktadır. Serviks kanseri, uzun yıllar boyunca belirti vermeden ilerleyebilir ve genellikle rutin jinekolojik taramalar sırasında saptanır. En yaygın nedeni, cinsel yolla bulaşan Human Papilloma Virüsü (HPV) enfeksiyonudur. HPV’nin bazı türleri (özellikle tip 16 ve 18), rahim ağzındaki hücrelerde anormal değişikliklere yol açarak zamanla kansere dönüşebilecek lezyonlar oluşturabilir.
Rahim Ağzı Kanseri Neden Olur?
Rahim ağzı kanserinin ortaya çıkmasında en sık karşılaşılan etken, HPV virüsünün rahim ağzı hücrelerinde yol açtığı kalıcı enfeksiyonlardır. HPV, cinsel temas yoluyla bulaşan son derece yaygın bir virüstür. Aslında birçok kadın yaşamı boyunca bir kez HPV ile enfekte olabilir ve çoğu durumda bağışıklık sistemi virüsü birkaç yıl içinde tamamen ortadan kaldırır. Ancak bazı durumlarda, özellikle HPV'nin yüksek riskli tipleri (en başta tip 16 ve tip 18), rahim ağzındaki hücrelerde kalıcı enfeksiyona yol açabilir ve bu hücrelerde zamanla kanser öncesi lezyonlara ve kansere dönüşebilecek DNA değişikliklerine neden olabilir. HPV dışında rahim ağzı kanserine zemin hazırlayan birçok risk faktörü mevcuttur. Bunların başında cinsel yaşamla ilgili bazı davranışlar gelir. Erken yaşta cinsel ilişkiye başlamak, çok sayıda cinsel partnere sahip olmak ya da partnerin çok eşli bir cinsel geçmişe sahip olması HPV bulaşma riskini önemli ölçüde artırır. Ayrıca cinsel yolla bulaşan diğer hastalıklar da serviks dokusunda kronik inflamasyon oluşturarak kanser riskini yükseltebilir.
Sigara kullanımı, rahim ağzı kanseri açısından önemli bir risk faktörüdür. Sigarada bulunan zararlı kimyasallar sadece akciğerler değil, serviks dokusundaki hücreler üzerinde de toksik etki yapar. Ayrıca sigara içen kadınların bağışıklık sistemi daha zayıf çalıştığı için vücudun HPV enfeksiyonuna karşı direnme gücü azalır. Bu durum, virüsün servikal hücrelerde daha uzun süre kalmasına ve hasar vermesine yol açar. Hormonal faktörler de kanser gelişiminde etkili olabilir. Özellikle uzun süreli doğum kontrol hapı kullanımı (5 yıldan fazla süreyle) bazı araştırmalara göre rahim ağzı kanseri riskini artırabilir. Benzer şekilde, çok sayıda doğum yapmak serviksin tekrar tekrar fiziksel travmaya uğramasına neden olur ve bu da hücresel değişikliklere zemin hazırlayabilir.
Bağışıklık sistemi baskılanmış bireyler, örneğin HIV taşıyanlar veya organ nakli gibi nedenlerle bağışıklık baskılayıcı ilaç kullananlar, rahim ağzı kanserine karşı daha savunmasızdır. Çünkü bağışıklık sistemi HPV ile savaşmakta yetersiz kalabilir. Ayrıca kişisel hijyenin yeterli olmaması ve sosyoekonomik düzeyin düşük olması da düzenli tarama testlerine ulaşımı zorlaştırarak tanının gecikmesine neden olabilir. Genetik yatkınlık da bazı kadınlarda önemli bir rol oynayabilir. Ailede rahim ağzı kanseri öyküsü bulunan bireylerde bu kansere yakalanma riski diğer kadınlara göre daha fazladır. Bu durum, hem genetik duyarlılık hem de benzer yaşam tarzı alışkanlıklarından kaynaklanabilir.
Rahim Ağzı Kanserinin Belirtileri
Rahim ağzı kanserinin en yaygın belirtisi, adet döngüsünden bağımsız olarak meydana gelen anormal vajinal kanamalardır. Bu kanamalar genellikle menopoz sonrası dönemde görülüyorsa daha da dikkat edilmelidir. Premenopozal kadınlarda ise ara kanamalar, cinsel ilişki sonrası lekelenme veya adet dışı yoğun kanamalar sık karşılaşılan uyarı işaretlerindendir. Bu kanamalar bazen uzun süren ve yoğun kan kaybına neden olan adet benzeri kanamalar şeklinde de görülebilir. Diğer sık karşılaşılan belirtilerden biri de vajinal akıntılarda değişikliktir. Normalde kokusuz ve berrak olan akıntı, rahim ağzı kanseri varlığında koyu, kahverengimsi ya da sarımsı renk alabilir ve kötü kokulu hale gelebilir. Akıntının miktarında belirgin artış olması da dikkat edilmesi gereken bir durumdur. Bu tür bir akıntı, rahim ağzındaki tümörün kanaması veya enfeksiyonla birleşmesi sonucu oluşabilir. Rahim ağzı kanseri olan kadınlarda sıkça görülen bir diğer şikâyet, cinsel ilişki sırasında ağrı (disparoni) hissidir. Bu ağrı genellikle rahim ağzındaki tümörün bası yapması ya da tahriş olmasıyla ilgilidir. Kasık ve alt karın bölgesinde kronik ağrı, pelvik bölgede baskı hissi ya da dolgunluk da diğer belirtiler arasında yer alabilir.
Hastalık ilerledikçe idrar yaparken zorlanma, idrar kaçırma veya sık idrara çıkma gibi mesane ile ilgili sorunlar da gözlemlenebilir. Bu durum, kanserin mesane duvarına baskı yapması ya da invazyon göstermesiyle ilgilidir. Daha ileri evrelerde bel ağrısı, bacaklarda ağrı, kasık lenf nodlarında şişlik ve bacaklarda ödem (şişlik) gibi belirtiler de ortaya çıkabilir. Bu sistemik belirtiler genellikle kanserin çevre dokulara veya lenfatik sisteme yayılmasından kaynaklanır. Ayrıca kilo kaybı, iştahsızlık, genel halsizlik ve yorgunluk hissi gibi kanserin vücuttaki genel etkileri de görülebilir. Bu belirtiler çoğunlukla ileri evre vakalarda karşımıza çıkar.
Rahim Ağzı Kanserinin Tanısı Nasıl Konur?
PAP smear testi, rahim ağzı kanserini erken saptamada en temel tarama yöntemidir. Bu test sırasında, rahim ağzından özel bir fırça yardımıyla yüzey hücreleri alınır ve bu hücreler mikroskop altında incelenir. PAP smear, sadece kanseri değil, aynı zamanda kanser öncesi hücresel değişimleri de (örneğin displazi veya CIN) tespit edebilir. Bu sayede henüz kansere dönüşmeden müdahale edilebilir. PAP smear testine ek olarak, HPV DNA testi de uygulanabilir. Bu test, servikal bölgeden alınan örnekte yüksek riskli HPV virüs tiplerinin (özellikle tip 16 ve 18) varlığını araştırır. HPV pozitifliği saptanan kişilerde, kansere dönüşme potansiyeli daha yüksek olduğundan yakın takip veya ileri tetkik gerekebilir.
Eğer PAP smear sonucu anormal çıkarsa ya da HPV testi pozitifse, bir sonraki adım kolposkopi işlemidir. Kolposkopi, rahim ağzının özel büyüteçli bir cihaz (kolposkop) yardımıyla detaylı şekilde incelenmesidir. Bu işlem sırasında rahim ağzına özel bir solüsyon uygulanarak anormal hücre bölgeleri daha belirgin hale getirilir. Şüpheli alanlardan biyopsi alınarak laboratuvar ortamında patolojik inceleme yapılır. Bu biyopsi, kanserin var olup olmadığını kesinleştirmek için gereklidir. Bazı durumlarda, doktor endoservikal küretaj (ECC) adı verilen yöntemi de uygular. Bu yöntemde rahim ağzı kanalından kazıma yoluyla doku örneği alınarak içerideki hücresel değişiklikler değerlendirilir. Tanının doğruluğunu artırmak için bu yöntemler bir arada kullanılabilir.
Tanı kesinleştikten sonra hastalığın yayılım derecesi, yani evresi belirlenmelidir. Bunun için manyetik rezonans görüntüleme (MR), bilgisayarlı tomografi (BT) veya pozitron emisyon tomografisi (PET) gibi ileri görüntüleme yöntemlerine başvurulur. Bu yöntemlerle tümörün büyüklüğü, rahmin dışına yayılıp yayılmadığı, lenf düğümleri ya da uzak organların etkilenip etkilenmediği değerlendirilir. Elde edilen tüm bilgiler doğrultusunda hastalığın evresi (I’den IV’e kadar) belirlenir. Bu evreleme, tedavi yönteminin seçilmesi ve hastaya özel planlama yapılması açısından kritik önem taşır.
Rahim Ağzı Kanseri Nasıl Tedavi Edilir?
Rahim ağzı kanserinin tedavi süreci, hastalığın evresi, tümörün yaygınlığı, hastanın yaşı, genel sağlık durumu ve doğurganlık isteği gibi faktörlere göre kişiselleştirilir. Uygun tedavi planı, hem hastalığın kontrol altına alınmasını hem de yaşam kalitesinin korunmasını hedefler. Erken evrelerde cerrahi tedavi ön plandayken, daha ileri evrelerde radyoterapi ve kemoterapi gibi destekleyici yöntemler devreye girer. Erken evre rahim ağzı kanseri vakalarında (evre I ve sınırlı evre II), hastalık genellikle rahim ağzı ile sınırlıdır. Bu durumlarda cerrahi müdahale ilk seçenek olarak değerlendirilir. Cerrahi yöntem, tümörün büyüklüğüne ve bulunduğu konuma göre değişebilir. En basit cerrahi işlem olan konizasyon, rahim ağzının küçük bir parçasının koni şeklinde çıkarılmasıdır. Bu işlem, yalnızca kanserin yüzeyel tabakalarda olduğu çok erken evrelerde tercih edilir. Daha büyük lezyonlarda, rahim ağzının bir kısmının veya tamamının çıkarılması (trakelektomi), hatta gerekirse tüm rahmin alınması (total histerektomi) gerekebilir. Yumurtalıklar genellikle korunur, ancak ileri yaşta veya tümörün yayılması durumunda onlara da müdahale edilebilir.
Doğurganlık isteği olan genç kadınlar için, kanser çok erken evrede teşhis edildiyse doğurganlığı koruyucu cerrahi yöntemler uygulanabilir. Bu durumda yalnızca tümörlü doku çıkarılır ve rahim yerinde bırakılır. Ancak bu tedavi seçeneği titizlikle seçilen vakalarda ve sıkı takip koşullarında uygulanmalıdır. İleri evre rahim ağzı kanseri vakalarında, cerrahi tedavi yerine radyoterapi ve kemoterapi ya da ikisinin kombinasyonu (kemoradyoterapi) tercih edilir. Radyoterapi, yüksek dozda radyasyon kullanılarak tümör hücrelerinin öldürülmesini sağlar. Bu tedavi dıştan (eksternal) veya içten (brakiterapi) uygulanabilir. Kemoterapi ise sistemik ilaçlarla, tümör hücrelerinin büyümesini durdurmayı veya yayılımını engellemeyi amaçlar. Genellikle sisplatin gibi ilaçlarla yapılan kemoterapi, radyoterapi ile eş zamanlı olarak uygulanır ve tedavi etkinliğini artırır.
Bazı ileri vakalarda, cerrahi olarak tümör çıkarılamıyorsa veya tümör nüks etmişse palyatif tedavi yöntemleri uygulanabilir. Bu tedaviler, hastanın yaşam süresini uzatmayı ve yaşam kalitesini artırmayı hedefler. Ağrı kontrolü, beslenme desteği ve psikolojik danışmanlık bu süreçte oldukça önemlidir. Tedavi sonrası izlem (takip) süreci de en az tedavi kadar önemlidir. Hastalar belirli aralıklarla jinekolojik muayeneye çağrılır, PAP smear testi uygulanır ve gerekli görülen durumlarda görüntüleme yöntemleriyle (MR, BT) kontrol sağlanır. Takip süreci sayesinde hastalığın tekrarlayıp tekrarlamadığı erken evrede fark edilebilir. Bu kontroller genellikle ilk 2 yıl 3-6 ayda bir, sonrasında ise yılda bir yapılır.
Bunlar da İlginizi Çekebilir
Rahim kanseri, meme, akciğer ve kalın bağırsak kanserinden sonra en sık görülen dördü…
Devamını OkuAçık rahim ameliyatı, tıbbi adıyla Total Abdominal Histerektomi (TAH), rahmin karın b…
Devamını OkuRahim ağzı kanser tarama testleri sonrasında tespit edilen anormal hücreler veya yüks…
Devamını Oku